Tuesday, February 5, 2013

GIYBET NOTLARIM (1)











Hiç bir insanoğlu tanımam ki, kendim dahil, dedikodu yapmamış olsun ya da başka kişilerin dedikodularına mevzu olmamış . 

Lakin güzellerim, dedikodu hiçbir zaman tek taraflı değildir!

Zira, dinleyen de söyleyen kadar dedikoducu değil midir? öyle yorumsuz, sus pus mu dinler yani? yok canım daha neler! belki de asıl konuyu onlar açar, içlerindekiler başkaları mı 
döksün isterler?  

Hafıza kayıtlarında konuşmalar tek kişilik mi?

Aynı kayıtlar iki kişide de yok mu yani :)

yani sonuç olarak, dedikodu iyi birşey değil ise, 

 siz de dinlemeyiniz efenim :)

Aslına bakarsanız dedikodu, bazen gerçeklere dayanan, bazen ise gerçeklerle alakası olmayan bir bilgi alışverişidir bana göre! 

Fikir beyanı diyelim ;)

Yani kimse biri onun hakkında "göt" dedi diye "göt" olmaz değil mi?  

Üstelik bu bilgi alış verişi, kadınlara has bir özellikmiş gibi tanımlansa da, erkekler tarafından yapıldığında sohbet ya da muhabbet olarak adlandırılır. Sanırım bu durumda en iyisi cinsiyetsiz olmak!

Hem zamanında müdahale edilmezse oluşabilecek hasarları düşünmek bile istemem!

Dedikodu çoğu zaman yapıldığı ortamda kalmasına karşılık, bazen susulur susulur çaresiz kalındığında ısıtılır ve sınırları ötesine sunulur. 

İşte o zaman hicâz usûl û sormalı,

Bugüne kadar nerelerdeydiniz?

derinden bakınca gözlerinize
neden başınızı öne eğdiniz?

oysa ki sevinçli bir telaş içindeydiniz!

Şimdi,   

bazı insanlar,üstüne alınsınlar;

iğneler ve çuvaldızlar!

hatalar şehridir hayat, sırf daha sağlam kalınsın diye,


kimi tünel kazar,kimi kanalizasyonda yaşar.


seçimler şehridir hayat,sırf güzel bitsin diye hikayeler,


kimi sayfaları okumadan atlar,kimi doya doya yaşar..


hikayenin sonunu asıl sayanlar,detayların gerçeğinden hep kaçarlar!


aynalar?


hele o aynalar...


daha kendilerine bak(a)madan,başkasının yüzünde kırmaya kalkanlar :)


tramvalarımı severim ben,her birini ayrı ayrı,


hatalarımı ve günahlarımı..


çokça sahiplenip,çokça severim..


sağolsunlar "insan" ettiler beni onlar


kitabın detayları..


hani "hiçbirşeyin göründüğü gibi"olmadığı!


susmam,yazarım


korkmam,yazarım ...


bazı insanlar vardır  bir de,


onlar tuhaftır


mutsuz!

kahkahalar içinde ağlar onlar,


farkına bile var(a)mazlar..


aynaları kırarlar,kırarlar,kırarlar


ama ellerine hiç bakmazlar!


oysa onca zaman nasıl da anlamaz,nasıl da o "bok" attığına yapışıp yaşarlar :)


ahhh şu çıkarlar!


mesela,  bazı insanlar var


pek çok konuşan

aynaya bakmadan..


işte o bazı insanlar,


siz haklarında sustukça azarlar!


bilmezler, o susmalar haksızlıktan değil, sırf kendine saygıdan..


bazı insanlar,hazımsızlar,


kendini sindiremez, gaz yaparlar..


bazı insanlar, şişerler, şişerler, şişerler..


çünkü


o bazı insanlar kendilerinden bilir, yargıladıkları şeyleri!


işte tam da o yüzdendir , dinsizin, imansızın zırvalıkları 



onlar, şişerler, şişerler, şişerler...


aylar geçer ya da yıllar


bazı insanlar


BOOM!


Patlarlar!

şimdi, bazı insanlar, bu yazıyı kendilerine sanırlar


ben yazarım


onlar okurlar..


yazdım,

okuyun ..

Thursday, March 8, 2012

KADIN'IM





Bir erkeğin hayatına kim bilir kaç kadın girer ve çıkar? Hangisine sevgilim, hangisine kadınım diye hitap eder acaba? İkisinin arasında ne fark var diyeceksiniz. Çok fark var. Şimdi ben kadın gözüyle erkekleri yazmak istiyorum. Ya da olmasını istediğim gibi yazıyorum.

Bir erkeğin hayatına giren kadınların hepsi sevgilidir. Ama bir tanesi vardır ki ona sadece “KADINIM” diye hitap eder. Sevgilim dediği, günlerini gün ettiği, hoş vakit geçirdiği, bazen boşluğunu dolduran, bazen hüzününü dağıtan, bazen onu eğlendiren, bazen onu dertlerinden uzaklaştıran ya da boş zamanlarını doldurandır. Hatta onunla evlenebilir bile. Çocukları bile olur. O artık çocuklarının annesidir. Bir insan olarak onu sever. Ona zarar gelmesini istemez. Bir zaman sevgilim dediği şimdi resmi olarak karısıdır.

Bir erkek “kadınım” diye hitap ettiği zaman ona yüklediği anlam bambaşkadır. Onun içinde şevkat, sevgi, aşk, sahiplenme, kıskançlık, onunla gurur duyma, koruma hissi ve kimseyle paylaşamama vardır. Artık dünyaya neden geldiğini biliyordur. Hayatının anlamı vardır artık. Aradığı sadece o’dur. Onu bulmak ve onunla yaşamak için doğmuştur. Onun olmadığı bir yaşam düşünemez. Çok emindir, tanrı onu sadece kendi için yaratmıştır. Dünyada bir tek o ve kendisi vardır. Onun için canını verebilir. Bu aşktan da öte bir şeydir. Bu bir tutkudur. Bu mantığın bittiği yerde başlayan bir duygudur. Bu kadınım dediği kişinin resmi nikahlı karısı olması şart değildir. Ama zaman zaman karım diye bile hitap eder.

Bu duyguların en güzel örneğini ünlü şair Bedri Rahmi Eyüboğlu yaşamıştır. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Hanım’la evlidir. Ancak Mari Gerekmezyan’a aşık olmuştur. Mari, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun asistanlik yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne misafir ögrenci olarak gelmistir.
1949′da bir gün İstanbul Büyük Kulüp’teki bir toplantıda davetliler, Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bir şiir okumasını isterler. Eyüboğlu ayağa kalkar ve Karadut’u okumaya baslar:

“Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.”
Bedri Rahmi, şiiri okurken aniden gözlerinden yaşlar süzülür. Salondaki herkes niye ağladığını anlamıştır. Çünkü aşklarını bütün İstanbul bilmektedir. O anda yanında oturan Eren Eyüboğlu da anlamıştır. Çünkü şiirde “kadınım, kısrağım, karımsın” dediği kadın kendisi değildir.

Görüldüğü gibi erkekler sadece nikahlı karılarına kadınım ve karım kelimelerini kullanmıyorlar. Bu bambaşka bir duygu. Bunun adı aşk. Doğa üstü bir duygu. İnsanın vücut kimyasını değiştiren, ruhunda volkanların patlamasına neden olan bir duygu. Onu bulduktan sonra kaybetmek ise çok acı verir.
Ne mutlu bütün bu güzel duyguları gerçekten bir ömür boyu bir yastığa baş koyduğu, hayatı birlikte yaşadığı ve çocuklarının annesine duyabilen erkeklere. 

Sunday, February 12, 2012

aşkın kendine aşık hali


Eskiden buralar böyle miydi ?

Bizim zamanımızda "aşk", 
ayrılırken ele ele tutuşup, 
kelime kelime ezberlenen bir hikayeyi bin farklı dilde anlatmaya doy(a)mamaktı.

anlattıklarının yarısından fazlasını anlamamak,
kafada, binlerce cümleyle oturulan masadan
tek bir cümleyle ayrılmaktı.

Utandım
Utanması gerekenlerin yerine de utandım. 


Bizim zamanımızda "aşk" :)


 p.s. Aşkın kendine aşık halinden, mutlu geyikler Türkiye  ♥















Sunday, January 22, 2012


bir saatliğine dışarı çıkıyorum,
döndüğümde ölmüş olunuz lütfen ..
sahip olduğum her şeyi kendinizle götürmüş olunuz
bulabilirseniz!
kendinizi ..
onu da kendinizle götürünüz.

size yazamadığım için beni affedin , bu aralar çok kalabalığım
öyle ki,batamıyorum dibe,
ölemiyorum.
dirilip yazamıyorum!
ben bir saatten geri döndüm bayım,
siz, 
neden buradasınız?
karşımdasınız,
neden ölmediniz hala!

p.s. Anonim! ;))

Friday, January 6, 2012

yasal bir intihar


Ağla(ya)mıyoruz bile,düş(e)miyoruz göz(lerimiz)den
severken bizi hayaller 
sövüyor yüze gerçekler.
ve 
akıl..
öyle güzel konuşuyor,
gurur duyarsın burada olsan!
ve
kalp..
işte orada göz gözü görmüyor acıdan

susmak bir çeşit intihar
çekip sandalyeyi karşısına,
oturup seyretmek
ve
karakteri öldürmek
 
ben bunları hiç yazmayacaktım oysa
ama yazıyorum
ve günlerdir,aylardır 
ve yıllardır

üşümesin diye..

biliyorum beyin,
kordonu kalbe bağlı cenin!
yasal
ve
sıradan bir intihar 

Sahi tıpkı saatler gibi,geri alınsa ya insanlar
ve dursa zaman!


p.s.körler de rüya görür müydü?

Tuesday, September 20, 2011

gidene terennüm,gelene teessüfle..



gidene terennüm,gelene teessüfle..



artık öncekilerden daha sakin,daha sessiz burada aşklı sohbetlerim..

insanlar yıkıcı,insanlar çabuk vazgeçiyor birbirinden!zaman geliyor,ağıtlar yakılıyor pişmanlıklar ardına,özlemler basıyor ağır ağır!
gelen,gideni daha  iyi anlatıyor aslında!!gün geliyor,severken değil,giderken sahiplendiği için kızdıklarını bile arıyor insan!!hele ki,hiç sahiplenmeden gidiyorsa gelen seni..işte ardından,kız(a)mıyorsun bile..
kız(a)madım bile!
oysa kırılmak isterdim,eksilmek,üzülmek!nedenler aramak,kendimi suçlamak!ABARTMAK isterdim üstüne gidişin :)
çünkü bir önceki kavgada
öle öle öğrendik aşkı biz!
yağmur dilendik olmayan bulutlardan
aşkın kitabında olmayan onca küfürler ettik,
belki de kendimizi lanetledik!
ve
aşkı erteledik..
zor değildi sıkı sıkı sarılmak bana,
ya da sıkan,zor a gelmekti sana!
bilemedim..
doluya koydum almadı
boşa koydum dolmadı 
kırdım bardağı!
sudan sebepten,mevsim uymadı!

oysa bin yazı yazmak isterdim yüzüne
bir sayfa dolmadı!
 

 ..ne olur sanki giderken değil,severken sahiplenseniz birbirinizi!ya da gelmeseniz hiç aşka..

Saturday, September 17, 2011

kelebekleri bilmez onlar



kelebekleri bilmez onlar!
ve çiçek tozlarını..

çünkü 
aşka boyanmayı bilmediler,ellerine,yüzlerine bulaştırmaktan korktukları için hayatı!


bin renk eflatun ellerinde,
ne şarkı söylemeyi becerebildiler
ne seslerini duyurmayı..

mesela,başlarına bir şiir gelmedi onların
aşkla dinleyemediler
soyunamadılar kırmızıya
siyaha,giyinemediler..

daha ne haller'e sokamadılar kendilerini
insan olamadılar
bir gören olur,ayıplar misali
düş bile göremedi onlar!

kendiyle zorları!

mesela,
onlar,hiç telefon beklemedi birinden :)ve hiç arayan olmadı!